Skip to main content

Sanat ve Delilik

Paris’te küçük bir otel odasında kırk altı yaşında yoksulluk içinde ölen biri…

“Uzun süren güzelim bir intihardır sanatçı yaşamı.” Oscar Wilde

Rodin, sanatı, dünyayı anlamak ve anlatmak isteyen bir düşünce çabası olarak tanımlar. Thomas Munro  ”Sanat doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisidir.” şeklinde açıklar. Kant’a göre; sanatın kendi dışında, hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel Sanatı ancak deha yaratabilir.

Sanat, büyük bir karmaşanın belirli bir ritim içerisinde zamanın dışında bir yapıda yalın olarak anlatılması şeklinde  açıklanabilir. Söylenebilecek tek bir sözcük bile bir yazının hoşa gidip gitmeyeceğini belirleyebiliyorsa  sanatçı da  kabul görmeyi ya da reddedilmeyi kafasına taktığı zaman özgünlükten uzaklaşacaktır.  Böyle düşündüğüm için de  sanat, Tanrı’dan sonra yaratmaktır, bence.

“İç zenginliğine sahip insan dışarıdan kendi zihinsel melekelerini geliştirip olgunlaştırmak, yani servetinin tadını çıkarmak için menfi bir bağış: tasasız kaygısız boş zaman dışında hiçbir şey istemez; hülasa o her gün ve her saat bütün hayatı boyunca kendisi olmak için izin ister.” diyen Schopenhauer, yaratıcılık süreci üzerinde yapılmış olan ruhbilimsel gözlemleri bir deneyden daha etkili biçimde ifade etmiştir.

Peki ya delilik? Kendisi olmak için izin isteyen kişinin içinde bulunduğu zihin süreci mi? Yoksa Albert Einstein’ın dediği gibi mi tarif etmeli?, “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.”  Başka bir bakış açısıyla da beynin gerçekliği kabul etmesinin zor olmasıyla ilgili olabileceği gerçeğini görebiliriz.  Özgürlüğü tatmamış insan ruhunun, özgürlüğü bulduğu andaki zihnini kontrol edememe durumu gibi.  Michel Foucault Deliliğin Tarihi kitabında da deliliğin, insanın gerçekle olan ilişkisinin bozulduğu ve karardığı yerde ortaya çıkması düşüncelerine yer vermiştir.

Sanat, yaratıcılık ve delilik… Birçok soru işte bu bağlantıda karşımıza çıkıyor. Yaratıcılıkla deliliği bağdaştırmadan önce bunun hangi delilik olduğuna karar vermemiz gerekiyor. “Alaycı bir övgü. Delilik ve sadık hizmetkârları, yani kendini beğenmişlik, dalkavukluk, unutkanlık, tembellik, haz, kaçıklık, şehvet, taşkınlık, derin uyku. Erasmus deliliği başta överek yerer, sonra yererek över. Erasmus’un yerdiği delilik sıradan delilik, yani insana göre deliliktir; övdüğü ise kutlu delilik, yani tanrı katında kutsal olan deliliktir.” Bahsettiğimiz insan için olan delilik mi yoksa Plato’nun da “Tanrıların ilahi deliliği” diye bahsettiği tanrı katındaki delilik mi? Biz her iki yönden de bu iki konu arasındaki soruların cevaplarını aradık.

“Delilik her zaman kişiliğin çökmesi olarak anlaşılmak zorunda değil. Bir büyük atılım olarak da düşünülebilir. Tutsaklık ve varoluşçu ölüm olduğu kadar, özgürleşme ve yeniden doğuşun da tohumlarını taşıyor olabilir.”      R. D. Laing

Sanatçı için toplumun yadırgadığı şeylerin onun hayat tarzına yön vermesi sıkça görebileceğimiz bir durum değildir. Yaratıcı bireylerin, disosiyatif duruma ve konsantre olmaya yatkın oldukları kadar, soğukkanlı bir gözlemcilik yeteneği de vardır. Başkalarına göre bu insanlar mesafeli, çevresinden kopuk, anlaşılmaz, soğuk, katı ve hatta “deli” olarak nitelendirilirler. Dışarıdan bu şekilde görünmeleri, yaratıcı bireylerin toplumun zaman zaman ahlaki sınırlarını zorlaması da olabilir. Buna karşın kaçıklık, egoların tatmin edilmesi, ahlâksızlık, kirlilik ya da umursamamak gibi durumlarında sanatçı yaşamını tasvir ettiği söylenemez.

“Çok insan kafaları olmadığı için kafayı bozmuyor.”  Arthur Schopenhauer

Kişi kendi sınırlarını zorlarken aslında zedeleniyor ve acı hissi, insanlardan uzaklaşmasına neden olabiliyor. Kimilerinde bu durum, acıya karşı örülmüş duvarlar da meydana getirmiyor değil. Kötü düşüncelerin ya da acı olayların aşamayacağı duvarlar… Bazen de bu, sanatçının hiçbir şey yapmasına gerek kalmadan, toplumun onu soyutlamasıyla da gerçekleşebilir. İnsanlar okuma-yazma, şarkı söyleme, çizim yapma konusunda eğitiliyorlar ancak, bir resme nasıl bakılır, öğretilmez ve korkarım ki bu süreç bu şekilde  devam edecektir.

Sanatla delilik arasındaki ilişkiye dair  bundan önce çok fazla araştırma yapılmış; yazarlar, ressamlar üzerinde durulmuştur. Birinci derece akrabalarında ruhsal bozukluğun varlığına ve intihar eğilimine rastlanmıştır. Çarpık sayılabilecek tuhaf yaşam tarzları da insanlar tarafından yadırganmış ve dikkat çekici olmuştur. Araştırmalardan birine örnek vermek gerekirse Arnold M. Ludwig, psikoz, mani gibi durumların en çok şairlerde görüldüğünü, en önemlisi %18’inin intihar ettiğini bulmuştur.  Ludwig, sanatçılarda diğer meslek gruplarına oranla ruhsal bozukluk, madde bağımlılığı ve psikoz gibi durumların iki üç kat daha fazla olduğunu ortaya koymuştur.

Belki de aklımıza gelen ilk kişi Vincent Van Gogh’tur. Erkek kardeşlerinin birinin depresif olması diğerinin de raporlara göre intihar eğiliminde bulunması ayrıca kız kardeşinin de muhtemelen şizofren olduğu düşünülmektedir. Yaşadığı karmaşayı resim yaparak unuttuğuna inanılıyordu. Manik depresif görünmesine rağmen ona yüzün üzerinde teşhis kondu. Şizofren, beyin tümörü, absent bağımlılığı, epilepsi, frengi bunlardan bazılarıydı. İntihar girişimlerinin yanı sıra Van Gogh’un tarzı üzerinde depresif davranışlarıyla bağlantı kurularak bir çok spekülasyon yapıldı. Bazı düşünceler ve kişiler sanatla uğraşırken psikolojik sorunlara ve duygusal bunalımlara itibar ettiğini iddia etti.

Kendilerine acılarını mı malzeme yapıyorlardı? Kaynakları onların acıları mıydı? Sanatçılar duygusal bozukluklarla, depresyonla üzerlerine daha çok ilham alsalar da yaratıcılığın kaynağı sadece delilik değil. Duygusal sıkıntılarına çare bulan, krizlerini atlatan ve onları dindirmeye çalışan sanatçılar da vardı.  Sanat ve delilik arasındaki araştırmaların hem sanatın hem de bilimin gelişmesi için iyi bir neden olacağı kaçınılmaz ancak bizim dünyamızda akıldan ziyade delilik var…

“Alem benim hakkımda ne derse desin, en deliler arasında bile deliliğin kötü bir ünü olduğunu bilmez değilim, buna rağmen iddia ediyorum, ilahi gücüyle hem Tanrıları hem de insanları neşelendiren tek varlık benim, sadece ben.”  Deliliğe Övgü – Desiderius Erasmus

Emre Alkaç

2 Comments